Popüler Yayınlar

14 Eylül 2014 Pazar

TWD: Season Two Episode 4 - Amid the Ruins


Bir oyunda aradığınız en önemli özellik nedir? Hikaye, grafik, ses, detay? Akla gelemeyecek kadar çok içeriği video oyunlarıyla bir araya getirmek mümkün ve hatta en ince detaylarına kadar düşünen sayısız çılgın oyuncu var. Ben onlara çılgın değil de "detaycı" demeyi tercih ediyorum ve genelde onlar için en önemli şey, hikayedir.

Hayatta kalmak için ne kadar ileri giderdiniz? Birden bu soruyu sorunca biraz tuhaf oldu değil mi? Ölüme doğru ilerlediğiniz düz bir patikada, zamanı yavaşlatmak için kimi zaman büyük fedakarlıklar yapmanız gerekebilir. Engelin kim veya ne olduğu önemli değildir, zira işin ucunda daha fazla yaşamak var.  Sanırım bu tarz bir cümle kurmuştum "insanlar bilinmezlikten korkarlar."

Bu kadar tuhaf bir girişten sonra, ardından gelecekleri az çok tahmin edersiniz: The Walking Dead. Hiç kuşkusuz hikaye konusunda akla gelen ilk isimlerden biri olan Telltale Games, herkese hitap etmeyen konuları, senaryoları ve tabii ki grafikleri ile oyun dünyasının nimetlerinden biri oldu. Özellikle oyuncuya yaşattığı o duygusal anları, hafızalarda yaşatmayı başardı ve belki de farkında olmadan elindeki en önemli içerik The Walking Dead oldu. Seri tahmin edilenden daha başarılıydı aslında ve sıradan bir zombi konseptinden öte, insanlar arasındaki etkileşime önem verilmişti, hala da veriliyor.


Yazıma devam etmeden ufak bir not: The Walking Dead'i mutlaka oynayın. Sıradan bir zombi oyunu değil. Oyun boyunca yeri gelince dram, yeri gelince komedi, yeri gelince aksiyon ve yeri gelince korku dolu dakikalara şahit oluyorsunuz ve pişman olmayacağınızdan eminim. Gerek grafikleri, gerekse "oyun boyunca sadece konuşanları dinliyoruz" düşüncesinden sıyrılmanızda fayda var. Zira The Walking Dead serisi, hikaye olarak oyun tarihindeki yerini en üst noktalara taşıyabilecek cinsten. Bir de zombileri seviyorsanız, The Walking Dead serisine bayılacaksınız zaten. Yıkama, yağlama kısmını bitirdiğime göre kaldığım yerden devam edebilirim sanırım.
The Walking Dead: Season Two Episode 4 - Amid the Ruins, yazımın başında da belirttiğim gibi bizi Clementine'ın yaşam mücadelesine sürüklemeye devam ediyor. Eski ekibimizden Kenny ile yolumuza devam ederken, daha mutlu görünsek bile onun yaşadıkları, davranışlarına yansıyor ve daha fazlasını kaybetmeye hazır değil. Eh bir de grubumuzdaki hamile ve aksi karakterimiz Rebecca, işimizi daha da zora sokuyor. Bir önceki bölümde bulunduğumuz grubu esir alan William Carver, hak ettiği cezayı Kenny sağolsun alıyor ancak işimiz burada bitmiyor tabii ki. Bizi bekleyen bir zombi sürüsü, kaçmayı hedeflediğimiz noktada ziyafet için bekliyor ve asıl hikaye burada başlıyor zaten. Zombilerden birini parçalayıp, bir güzel kokusunu üzerimize yaydıktan sonra Kenny'nin yeni tanıştığı biricik aşkı Sarita'yı kurtarmaya çalıştığımız noktaya geçiyoruz. Tabii her zamanki gibi seçimlerimize bağlı olarak işin rengi değişiyor.

Hikaye tabii ki burada bitmiyor. Zombilerin bir şekilde grubu ayırdığı noktada, Jane'in başarılı planı sayesinde paçayı kurtarıyoruz. Carver'ın planlarından sıkılan Jane, Clementine'ın grubunun bir parçası oluyor ve tabii ki olaylar burada durulmuyor. Korkak tavırlarıyla Sarah, onu kurtarmaya çalışan Luke, tabii ki ikisinin peşinden giden Nick, Alvin'in yokluğuna alışamayan Rebecca ve ekibin diğer kalanları ile bir şekilde yolumuza devam ediyoruz.

Gelelim The Walking Dead: Season Two Episode 4 - Amid the Ruins'teki birkaç detaya. The Walking Dead serisinde "walkers" olarak isimlendirilen zombiler, yani aylakların hikayesinin ana noktasına bu bölümde açıklık getiriyoruz. Hoş, The Walking Dead adı altında yer alan diziyi veya çizgi romanı okuduysanız, az çok neden bahsettiğimi anladınız. Amid the Ruins ile birlikte zombilerin nasıl ortaya çıktığını az çok anlıyoruz, tabii oyun olabildiğince cevap vermekten kaçınıyor ancak bir şekilde yolunda gitmeyen şeylerin varlığını hissedebiliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder